top of page
Abortion
kelimesi anlamı:
(noun)
kürtaj, düşük yapma, başarısızlıkla sonuçlanma.
(noun)
kürtaj, düşük yapma, başarısızlıkla sonuçlanma.
Benzer Anlamlılar:
termination, miscarriage, cessation, ending
Zıt Anlamlılar:
continuation, preservation, maintenance
İlgili Kelimeler:
abort, aborted, medical abortion, spontaneous abortion
Abortion
kelimesi cümlede kullanımı:
1. Kürtaj:
Gebeliği sonlandırma işlemi
She decided to have an abortion due to health reasons.
(Sağlık nedenleriyle kürtaj yapmaya karar verdi.)
The laws regarding abortion vary from country to country.
(Kürtajla ilgili yasalar ülkeden ülkeye değişir.)
Many women seek abortions for various personal reasons.
(Birçok kadın çeşitli kişisel nedenlerle kürtaj yaptırır.)
2. Başarısızlık:
Bir planın, projenin veya girişimin başarısızlıkla sonuçlanması
The project was deemed an abortion due to lack of funding.
(Projeye fon eksikliği nedeniyle başarısızlık damgası vuruldu.)
The event turned out to be an abortion because of poor planning.
(Etkinlik, kötü planlama nedeniyle başarısızlıkla sonuçlandı.)
His attempt to start a new business was an abortion.
(Yeni bir iş kurma girişimi başarısızlıkla sonuçlandı.)
3. Yarıda Kesilme:
Bir sürecin veya planın tamamlanmadan durdurulması
The mission was called off, resulting in an abortion.
(Görev iptal edildi ve sonuç olarak yarıda kesildi.)
They had to abort the experiment midway due to unforeseen issues.
(Beklenmeyen sorunlar nedeniyle deneyi yarıda kesmek zorunda kaldılar.)
The game's sudden abortion left many fans disappointed.
(Oyunun ani yarıda kesilmesi birçok hayranı hayal kırıklığına uğrattı.)
1. Kürtaj:
Gebeliği sonlandırma işlemi
She decided to have an abortion due to health reasons.
(Sağlık nedenleriyle kürtaj yapmaya karar verdi.)
The laws regarding abortion vary from country to country.
(Kürtajla ilgili yasalar ülkeden ülkeye değişir.)
Many women seek abortions for various personal reasons.
(Birçok kadın çeşitli kişisel nedenlerle kürtaj yaptırır.)
2. Başarısızlık:
Bir planın, projenin veya girişimin başarısızlıkla sonuçlanması
The project was deemed an abortion due to lack of funding.
(Projeye fon eksikliği nedeniyle başarısızlık damgası vuruldu.)
The event turned out to be an abortion because of poor planning.
(Etkinlik, kötü planlama nedeniyle başarısızlıkla sonuçlandı.)
His attempt to start a new business was an abortion.
(Yeni bir iş kurma girişimi başarısızlıkla sonuçlandı.)
3. Yarıda Kesilme:
Bir sürecin veya planın tamamlanmadan durdurulması
The mission was called off, resulting in an abortion.
(Görev iptal edildi ve sonuç olarak yarıda kesildi.)
They had to abort the experiment midway due to unforeseen issues.
(Beklenmeyen sorunlar nedeniyle deneyi yarıda kesmek zorunda kaldılar.)
The game's sudden abortion left many fans disappointed.
(Oyunun ani yarıda kesilmesi birçok hayranı hayal kırıklığına uğrattı.)
Abortion
kelimesi ile ilgili cümle örnekleri:
- She was taken aback by the news of the abortion law changes. (O, kürtaj yasasındaki değişiklik haberleri karşısında şaşkına döndü.)
- He was completely aback when his friend mentioned her abortion. (Arkadaşının kürtajdan bahsetmesi onu tamamen şaşkına çevirdi.)
- The debate about abortion rights has intensified recently. (Kürtaj haklarıyla ilgili tartışma son zamanlarda yoğunlaştı.)
- She looked aback when she heard the controversial abortion bill passed. (Tartışmalı kürtaj tasarısının kabul edildiğini duyduğunda şaşkınlıkla baktı.)
- His comment about abortion took everyone aback during the discussion. (Onun kürtaj hakkındaki yorumu, tartışma sırasında herkesi şaşkına çevirdi.)
- The sudden change in abortion regulations left many aback. (Kürtaj düzenlemelerindeki ani değişiklik birçok kişiyi şaşkına çevirdi.)
- They were taken aback by the strong opinions on abortion at the meeting. (Toplantıda kürtaj hakkındaki güçlü görüşler karşısında şaşkına döndüler.)
- Her reaction was aback when she read about the abortion protest. (Kürtaj protestosu hakkında okuduğunda tepkisi şaşkınlık içinde oldu.)
- The announcement of the abortion policy left us all aback and concerned. (Kürtaj politikası duyurusu hepimizi şaşkına çevirdi ve endişelendirdi.)
- I was aback to see such heated arguments over abortion at the event. (Etkinlikte kürtajla ilgili bu kadar hararetli tartışmalar görmek beni şaşırttı.)
- The unexpected outcome of the abortion vote left her aback and reflective. (Kürtaj oylamasının beklenmedik sonucu onu şaşkına çevirdi ve düşündürdü.)
- He seemed aback by the level of misinformation about abortion. (Kürtaj hakkındaki yanlış bilgilendirme düzeyinden şaşkın görünüyordu.)
- The actor’s public stance on abortion left everyone aback. (Aktörün kürtaj konusundaki kamuoyuna açık duruşu herkesi şaşkına çevirdi.)
- The scientist was aback by the ethical dilemmas surrounding abortion research. (Bilim insanı, kürtaj araştırmalarıyla ilgili etik ikilemler karşısında şaşırmıştı.)
- The abrupt end of the abortion debate left her aback and unsatisfied. (Kürtaj tartışmasının ani sonu onu şaşkına çevirdi ve tatminsiz bıraktı.)
- The manager was aback by the team's unexpected decision on abortion policy. (Yönetici, ekibin kürtaj politikasıyla ilgili beklenmedik kararı karşısında şaşkınlık yaşadı.)
- When the news of the abortion ban spread, everyone was aback and worried. (Kürtaj yasağının haberi yayıldığında, herkes şaşkına döndü ve endişelendi.)
- The complexity of the abortion issue took him aback during the discussion. (Kürtaj meselesinin karmaşıklığı onu tartışma sırasında şaşırttı.)
- His sudden change in views on abortion left her aback and puzzled. (Kürtaj hakkındaki ani görüş değişikliği onu şaşkına çevirdi ve kafasını karıştırdı.)
- The detailed explanation of abortion laws left me aback, but I understood eventually. (Kürtaj yasalarının ayrıntılı açıklaması beni şaşırttı, ama sonunda anladım.)
Comments:
bottom of page