top of page
kelimeKafe.com
Abominate
kelimesi anlamı:
(verb)
nefret etmek, iğrenmek, tiksinmek.
(verb)
nefret etmek, iğrenmek, tiksinmek.
Benzer Anlamlılar:
loathe, hate, detest, despise, abhor
Zıt Anlamlılar:
admire, cherish, appreciate, approve
İlgili Kelimeler:
abominated, abominating, to abominate war
Abominate
kelimesi cümlede kullanımı:
1. Nefret Etmek:
Bir şeye veya birine karşı yoğun bir tiksinti ve nefret hissetmek
She abominates any form of cruelty.
(O, her türlü zulümden nefret eder.)
He abominates dishonesty in all its forms.
(O, her türlü dürüst olmamaktan nefret eder.)
They abominate the idea of exploiting others for profit.
(Onlar, başkalarını kâr için sömürme fikrinden nefret ederler.)
2. Tiksinmek:
Bir durum veya davranış karşısında yoğun bir tiksinti ve rahatsızlık duymak
The child abominates the taste of bitter medicine.
(Çocuk, acı ilacın tadından tiksinir.)
She abominates working in a stressful environment.
(O, stresli bir ortamda çalışmaktan tiksinir.)
Many people abominate the thought of living in polluted cities.
(Birçok insan, kirli şehirlerde yaşama düşüncesinden tiksinir.)
3. İğrenmek:
Bir şeyin veya kişinin iğrenç olduğunu düşünmek ve bu yüzden ondan kaçınmak
He abominates the smell of stale cigarettes.
(O, bayat sigara kokusundan iğrenir.)
She abominates the hypocrisy she sees in politics.
(O, siyasette gördüğü iki yüzlülükten iğrenir.)
They abominate the corrupt practices in their industry.
(Onlar, sektörlerindeki yolsuz uygulamalardan iğrenirler.)
1. Nefret Etmek:
Bir şeye veya birine karşı yoğun bir tiksinti ve nefret hissetmek
She abominates any form of cruelty.
(O, her türlü zulümden nefret eder.)
He abominates dishonesty in all its forms.
(O, her türlü dürüst olmamaktan nefret eder.)
They abominate the idea of exploiting others for profit.
(Onlar, başkalarını kâr için sömürme fikrinden nefret ederler.)
2. Tiksinmek:
Bir durum veya davranış karşısında yoğun bir tiksinti ve rahatsızlık duymak
The child abominates the taste of bitter medicine.
(Çocuk, acı ilacın tadından tiksinir.)
She abominates working in a stressful environment.
(O, stresli bir ortamda çalışmaktan tiksinir.)
Many people abominate the thought of living in polluted cities.
(Birçok insan, kirli şehirlerde yaşama düşüncesinden tiksinir.)
3. İğrenmek:
Bir şeyin veya kişinin iğrenç olduğunu düşünmek ve bu yüzden ondan kaçınmak
He abominates the smell of stale cigarettes.
(O, bayat sigara kokusundan iğrenir.)
She abominates the hypocrisy she sees in politics.
(O, siyasette gördüğü iki yüzlülükten iğrenir.)
They abominate the corrupt practices in their industry.
(Onlar, sektörlerindeki yolsuz uygulamalardan iğrenirler.)
Abominate
kelimesi ile ilgili cümle örnekleri:
- She began to abominate the smell of onions after the incident. (Olaydan sonra soğan kokusundan nefret etmeye başladı.)
- He came to abominate the long commute to work. (O, işe uzun yolculuktan nefret eder hale geldi.)
- They abominate dishonesty in all its forms. (Onlar, her türden dürüstsüzlükten nefret ederler.)
- She could not help but abominate the injustice she witnessed. (O, tanık olduğu adaletsizlikten nefret etmekten kendini alamadı.)
- He started to abominate the cold winter months. (O, soğuk kış aylarından nefret etmeye başladı.)
- They learned to abominate the harsh conditions they faced. (Onlar, karşılaştıkları zorlu koşullardan nefret etmeyi öğrendiler.)
- She began to abominate the taste of certain foods. (O, bazı yiyeceklerin tadından nefret etmeye başladı.)
- He couldn’t help but abominate the loud noise in the city. (O, şehirdeki yüksek sesten nefret etmekten kendini alamadı.)
- The community came to abominate the corrupt politician. (Toplum, yolsuz politikacıdan nefret eder hale geldi.)
- She started to abominate the endless paperwork at her job. (O, işindeki bitmek bilmeyen evrak işlerinden nefret etmeye başladı.)
- He gradually began to abominate the constant interruptions. (O, sürekli kesintilerden nefret etmeye yavaş yavaş başladı.)
- They abominate the idea of harming innocent animals. (Onlar, masum hayvanlara zarar verme fikrinden nefret ederler.)
- She came to abominate the unfair treatment of workers. (O, işçilerin adaletsiz muamelesinden nefret eder hale geldi.)
- He learned to abominate the senseless violence he witnessed. (O, tanık olduğu anlamsız şiddetten nefret etmeyi öğrendi.)
- They abominate any form of discrimination. (Onlar, her türlü ayrımcılıktan nefret ederler.)
- She couldn’t help but abominate the hypocrisy she encountered. (O, karşılaştığı iki yüzlülükten nefret etmekten kendini alamadı.)
- He began to abominate the thought of failure. (O, başarısızlık düşüncesinden nefret etmeye başladı.)
- They abominate the exploitation of the vulnerable. (Onlar, savunmasızların sömürülmesinden nefret ederler.)
- She learned to abominate the lies she was told. (O, kendisine söylenen yalanlardan nefret etmeyi öğrendi.)
- He started to abominate the toxic environment at work. (O, iş yerindeki zehirli ortamdan nefret etmeye başladı.)
Comments:
bottom of page