top of page
Abolition
kelimesi anlamı:
(noun)
yürürlükten kaldırma, iptal, fesih, sona erdirme, kaldırma.
(noun)
yürürlükten kaldırma, iptal, fesih, sona erdirme, kaldırma.
Benzer Anlamlılar:
eradication, elimination, removal, obliteration, cancellation
Zıt Anlamlılar:
establishment, institution, creation
İlgili Kelimeler:
abolish, abolition of slavery, complete abolition
Abolition
kelimesi cümlede kullanımı:
1. Yürürlükten Kaldırma:
Bir yasa, kural veya uygulamanın resmi olarak sona erdirilmesi
The abolition of the old law brought relief to many.
(Eski yasanın yürürlükten kaldırılması birçok kişiye rahatlama getirdi.)
They celebrated the abolition of apartheid.
(Onlar, apartheid'in yürürlükten kaldırılmasını kutladılar.)
The abolition of outdated policies is necessary for progress.
(Eski politikaların yürürlükten kaldırılması ilerleme için gereklidir.)
2. Feshetme:
Bir kuruluş veya anlaşmanın sona erdirilmesi
The abolition of the committee was decided unanimously.
(Komitenin feshedilmesine oy birliğiyle karar verildi.)
The abolition of the treaty ended years of conflict.
(Anlaşmanın feshedilmesi yıllarca süren çatışmayı sona erdirdi.)
They worked towards the abolition of unfair trade practices.
(Onlar, adaletsiz ticaret uygulamalarının feshedilmesi için çalıştılar.)
3. Kaldırma:
Bir şeyin varlığının sona erdirilmesi veya ortadan kaldırılması
The abolition of the tax helped small businesses.
(Verginin kaldırılması küçük işletmelere yardımcı oldu.)
They supported the abolition of the death penalty.
(Onlar, idam cezasının kaldırılmasını desteklediler.)
The movement focuses on the abolition of poverty.
(Hareket, yoksulluğun kaldırılmasına odaklanıyor.)
1. Yürürlükten Kaldırma:
Bir yasa, kural veya uygulamanın resmi olarak sona erdirilmesi
The abolition of the old law brought relief to many.
(Eski yasanın yürürlükten kaldırılması birçok kişiye rahatlama getirdi.)
They celebrated the abolition of apartheid.
(Onlar, apartheid'in yürürlükten kaldırılmasını kutladılar.)
The abolition of outdated policies is necessary for progress.
(Eski politikaların yürürlükten kaldırılması ilerleme için gereklidir.)
2. Feshetme:
Bir kuruluş veya anlaşmanın sona erdirilmesi
The abolition of the committee was decided unanimously.
(Komitenin feshedilmesine oy birliğiyle karar verildi.)
The abolition of the treaty ended years of conflict.
(Anlaşmanın feshedilmesi yıllarca süren çatışmayı sona erdirdi.)
They worked towards the abolition of unfair trade practices.
(Onlar, adaletsiz ticaret uygulamalarının feshedilmesi için çalıştılar.)
3. Kaldırma:
Bir şeyin varlığının sona erdirilmesi veya ortadan kaldırılması
The abolition of the tax helped small businesses.
(Verginin kaldırılması küçük işletmelere yardımcı oldu.)
They supported the abolition of the death penalty.
(Onlar, idam cezasının kaldırılmasını desteklediler.)
The movement focuses on the abolition of poverty.
(Hareket, yoksulluğun kaldırılmasına odaklanıyor.)
Abolition
kelimesi ile ilgili cümle örnekleri:
- The abolition of slavery was a turning point in history. (Köleliğin kaldırılması tarihte bir dönüm noktasıydı.)
- She supported the abolition of unfair taxes. (O, adaletsiz vergilerin kaldırılmasını destekledi.)
- The country celebrated the abolition of the death penalty. (Ülke, ölüm cezasının kaldırılmasını kutladı.)
- The movement fought for the abolition of child labor. (Hareket, çocuk işçiliğinin kaldırılması için mücadele etti.)
- They were committed to the abolition of outdated laws. (Onlar, eski yasaların kaldırılmasına kararlıydılar.)
- The abolition of segregation marked a new era of equality. (Ayrımcılığın kaldırılması, yeni bir eşitlik çağını başlattı.)
- He advocated for the abolition of harsh punishments. (O, sert cezaların kaldırılması için savunuculuk yaptı.)
- The abolition of the monarchy was a controversial decision. (Monarşinin kaldırılması tartışmalı bir karardı.)
- The protesters demanded the abolition of corrupt practices. (Protestocular, yolsuzluk uygulamalarının kaldırılmasını talep ettiler.)
- She wrote passionately about the abolition of oppressive systems. (O, baskıcı sistemlerin kaldırılması hakkında tutkuyla yazdı.)
- The government debated the abolition of the national service requirement. (Hükümet, zorunlu ulusal hizmetin kaldırılmasını tartıştı.)
- The abolition of certain taxes helped stimulate the economy. (Bazı vergilerin kaldırılması, ekonomiyi canlandırmaya yardımcı oldu.)
- The abolition of the old regime led to a period of instability. (Eski rejimin kaldırılması, bir istikrarsızlık dönemine yol açtı.)
- He was a key figure in the abolition of apartheid. (O, apartheid'in kaldırılmasında önemli bir figürdü.)
- The abolition of censorship allowed for greater freedom of expression. (Sansürün kaldırılması, daha fazla ifade özgürlüğü sağladı.)
- They were surprised by the swift abolition of the restrictions. (Onlar, kısıtlamaların hızla kaldırılmasına şaşırdılar.)
- The abolition of the unfair policy was widely praised. (Adaletsiz politikanın kaldırılması geniş çapta övüldü.)
- The abolition of slavery required years of struggle and sacrifice. (Köleliğin kaldırılması, yıllar süren mücadele ve fedakarlık gerektirdi.)
- The abolition of the restrictive laws was a victory for civil rights. (Kısıtlayıcı yasaların kaldırılması, medeni haklar için bir zaferdi.)
- The campaign for the abolition of nuclear weapons gained global support. (Nükleer silahların kaldırılması kampanyası, küresel destek kazandı.)
Comments:
bottom of page