top of page
kelimeKafe.com
Able
kelimesi anlamı:
(adjective)
güçlü, yetenekli, muktedir, becerikli.
(adjective)
güçlü, yetenekli, muktedir, becerikli.
Benzer Anlamlılar:
capable, competent, skilled, proficient, talented, qualified
Zıt Anlamlılar:
unable, incapable, incompetent, unfit
İlgili Kelimeler:
ably, able to perform, able to handle
Able
kelimesi cümlede kullanımı:
1. Yetkin:
Bir işi veya görevi başarıyla yapma kapasitesine sahip olan
She is able to speak five languages fluently.
(O, beş dili akıcı bir şekilde konuşma yetkinliğine sahiptir.)
He is able to solve complex problems quickly.
(O, karmaşık problemleri hızlı bir şekilde çözme yetkinliğine sahiptir.)
They are able to adapt to new situations easily.
(Onlar, yeni durumlara kolayca uyum sağlama yetkinliğine sahiptir.)
2. Yapabilir:
Belirli bir şeyi yapma gücüne veya yeteneğine sahip olan
He is able to lift heavy weights.
(O, ağır ağırlıkları kaldırabilir.)
She is able to run a marathon.
(O, maraton koşabilir.)
They are able to finish the project on time.
(Onlar, projeyi zamanında bitirebilirler.)
3. Yeterli:
Bir iş veya görev için gerekli yeteneklere veya niteliklere sahip olan
She is able to meet the job requirements.
(O, işin gerekliliklerini karşılayacak yeterliliğe sahiptir.)
He is able to perform the task efficiently.
(O, görevi verimli bir şekilde yerine getirecek yeterliliğe sahiptir.)
They are able to provide excellent customer service.
(Onlar, mükemmel müşteri hizmeti sunacak yeterliliğe sahiptir.)
1. Yetkin:
Bir işi veya görevi başarıyla yapma kapasitesine sahip olan
She is able to speak five languages fluently.
(O, beş dili akıcı bir şekilde konuşma yetkinliğine sahiptir.)
He is able to solve complex problems quickly.
(O, karmaşık problemleri hızlı bir şekilde çözme yetkinliğine sahiptir.)
They are able to adapt to new situations easily.
(Onlar, yeni durumlara kolayca uyum sağlama yetkinliğine sahiptir.)
2. Yapabilir:
Belirli bir şeyi yapma gücüne veya yeteneğine sahip olan
He is able to lift heavy weights.
(O, ağır ağırlıkları kaldırabilir.)
She is able to run a marathon.
(O, maraton koşabilir.)
They are able to finish the project on time.
(Onlar, projeyi zamanında bitirebilirler.)
3. Yeterli:
Bir iş veya görev için gerekli yeteneklere veya niteliklere sahip olan
She is able to meet the job requirements.
(O, işin gerekliliklerini karşılayacak yeterliliğe sahiptir.)
He is able to perform the task efficiently.
(O, görevi verimli bir şekilde yerine getirecek yeterliliğe sahiptir.)
They are able to provide excellent customer service.
(Onlar, mükemmel müşteri hizmeti sunacak yeterliliğe sahiptir.)
Able
kelimesi ile ilgili cümle örnekleri:
- She was able to finish her homework on time. (O, ödevini zamanında bitirebildi.)
- He was able to fix the car by himself. (O, arabayı kendi başına tamir edebildi.)
- They were able to find the lost dog. (Onlar, kayıp köpeği bulabildiler.)
- She was able to solve the puzzle quickly. (O, bulmacayı hızlıca çözebildi.)
- He is able to speak three languages fluently. (O, üç dili akıcı bir şekilde konuşabiliyor.)
- They were able to complete the project ahead of schedule. (Onlar, projeyi planlanandan önce tamamlayabildiler.)
- She was able to persuade them to change their minds. (O, onların fikirlerini değiştirmeye ikna edebildi.)
- He was able to lift the heavy box without help. (O, ağır kutuyu yardım almadan kaldırabildi.)
- She was able to answer all the questions correctly. (O, tüm soruları doğru bir şekilde yanıtlayabildi.)
- They were able to organize the event successfully. (Onlar, etkinliği başarılı bir şekilde organize edebildiler.)
- He was able to overcome his fear of heights. (O, yükseklik korkusunu yenebildi.)
- She was able to run a marathon after months of training. (O, aylar süren antrenmandan sonra maraton koşabildi.)
- They were able to repair the damage caused by the storm. (Onlar, fırtınanın neden olduğu hasarı onarabilirdiler.)
- He was able to save enough money for a new car. (O, yeni bir araba için yeterince para biriktirebildi.)
- She was able to make new friends quickly at her new school. (O, yeni okulunda hızla yeni arkadaşlar edinebildi.)
- They were able to secure a spot in the competition. (Onlar, yarışmada bir yer edinebildiler.)
- He was able to explain the complex theory in simple terms. (O, karmaşık teoriyi basit terimlerle açıklayabildi.)
- She was able to win the chess match against a strong opponent. (O, güçlü bir rakibe karşı satranç maçını kazanabildi.)
- They were able to navigate through the dense forest. (Onlar, sık ormanın içinden geçebildiler.)
- He was able to maintain his composure under pressure. (O, baskı altında soğukkanlılığını koruyabildi.)
Comments:
bottom of page