top of page
kelimeKafe.com
Ability
kelimesi anlamı:
(noun)
yetenek, kabiliyet, beceri, hüner.
(noun)
yetenek, kabiliyet, beceri, hüner.
Benzer Anlamlılar:
skill, talent, capability, aptitude, competence, proficiency
Zıt Anlamlılar:
inability, incapacity, weakness, incompetence
İlgili Kelimeler:
able, physical ability, intellectual ability
Ability
kelimesi cümlede kullanımı:
1. Yetenek:
Bir şeyi yapabilme gücü veya kapasitesi
She has the ability to solve complex math problems.
(Karmaşık matematik problemlerini çözme yeteneğine sahiptir.)
His ability to play the piano is remarkable.
(Piyano çalma yeteneği dikkat çekicidir.)
The ability to speak multiple languages is a valuable skill.
(Birden fazla dil konuşabilme yeteneği değerli bir beceridir.)
2. Beceri:
Belirli bir işte veya faaliyette uzmanlaşmış olma durumu
Her cooking ability is well-known among her friends.
(Onun yemek pişirme becerisi arkadaşları arasında iyi bilinir.)
He demonstrated his ability in public speaking.
(Kamuoyu önünde konuşma becerisini gösterdi.)
The team's ability to work together efficiently led to their success.
(Takımın birlikte verimli çalışabilme becerisi başarıya ulaşmalarını sağladı.)
3. Kapasite:
Bir şeyi yapabilme potansiyeli veya gücü
The machine has the ability to produce 100 units per hour.
(Makine, saatte 100 birim üretme kapasitesine sahiptir.)
She has the ability to learn new skills quickly.
(Yeni becerileri hızlı bir şekilde öğrenme kapasitesine sahiptir.)
The ability to adapt to changing conditions is crucial.
(Değişen koşullara uyum sağlama kapasitesi çok önemlidir.)
1. Yetenek:
Bir şeyi yapabilme gücü veya kapasitesi
She has the ability to solve complex math problems.
(Karmaşık matematik problemlerini çözme yeteneğine sahiptir.)
His ability to play the piano is remarkable.
(Piyano çalma yeteneği dikkat çekicidir.)
The ability to speak multiple languages is a valuable skill.
(Birden fazla dil konuşabilme yeteneği değerli bir beceridir.)
2. Beceri:
Belirli bir işte veya faaliyette uzmanlaşmış olma durumu
Her cooking ability is well-known among her friends.
(Onun yemek pişirme becerisi arkadaşları arasında iyi bilinir.)
He demonstrated his ability in public speaking.
(Kamuoyu önünde konuşma becerisini gösterdi.)
The team's ability to work together efficiently led to their success.
(Takımın birlikte verimli çalışabilme becerisi başarıya ulaşmalarını sağladı.)
3. Kapasite:
Bir şeyi yapabilme potansiyeli veya gücü
The machine has the ability to produce 100 units per hour.
(Makine, saatte 100 birim üretme kapasitesine sahiptir.)
She has the ability to learn new skills quickly.
(Yeni becerileri hızlı bir şekilde öğrenme kapasitesine sahiptir.)
The ability to adapt to changing conditions is crucial.
(Değişen koşullara uyum sağlama kapasitesi çok önemlidir.)
Ability
kelimesi ile ilgili cümle örnekleri:
- She has the ability to learn quickly. (O, hızlı öğrenme yeteneğine sahip.)
- His ability to solve problems is impressive. (O, sorunları çözme yeteneği ile etkileyici.)
- They admired her ability to stay calm under pressure. (Onlar, baskı altında sakin kalma yeteneğine hayran kaldılar.)
- He demonstrated his ability to lead the team. (O, takımı yönetme yeteneğini gösterdi.)
- Her ability to speak multiple languages is remarkable. (Onun birden fazla dili konuşma yeteneği dikkat çekici.)
- The teacher praised his ability to understand complex concepts. (Öğretmen, karmaşık kavramları anlama yeteneğini övdü.)
- She has a natural ability to connect with people. (O, insanlarla bağ kurma konusunda doğal bir yeteneğe sahip.)
- His ability to adapt to new situations is admirable. (Onun yeni durumlara uyum sağlama yeteneği takdire şayan.)
- The job requires the ability to work independently. (Bu iş, bağımsız çalışabilme yeteneği gerektiriyor.)
- Her artistic ability is evident in her paintings. (Onun sanatsal yeteneği resimlerinde açıkça görülüyor.)
- He was hired for his ability to think creatively. (O, yaratıcı düşünme yeteneği nedeniyle işe alındı.)
- Her ability to inspire others is a valuable asset. (Onun başkalarına ilham verme yeteneği değerli bir varlıktır.)
- They recognized his ability to make quick decisions. (Onlar, onun hızlı karar verme yeteneğini takdir ettiler.)
- His ability to multitask was essential for the job. (O, çoklu görevleri yerine getirme yeteneği iş için önemliydi.)
- The musician’s ability to play by ear is extraordinary. (Müzisyenin kulaktan çalma yeteneği olağanüstü.)
- Her ability to remain focused in challenging situations sets her apart. (Onun zorlu durumlarda odaklanma yeteneği onu diğerlerinden ayırıyor.)
- He developed his ability to negotiate over the years. (O, yıllar içinde pazarlık yapma yeteneğini geliştirdi.)
- Her ability to empathize with others makes her a great counselor. (Onun başkalarıyla empati kurma yeteneği, onu harika bir danışman yapıyor.)
- The athlete’s ability to push through pain led to his victory. (Atletin acıya dayanma yeteneği, zaferine yol açtı.)
- Their ability to innovate has kept the company ahead of the competition. (Onların yenilik yapma yeteneği, şirketi rekabette önde tuttu.)
Comments:
bottom of page